Abdullah Kıllıbaş o gün her zaman yaptığı şeyi tekrar yaptı ,
soyadından nefret etti.Soyadından nefret etmek onun için bir nevi
ayin sayılırdı , sıkıntıyla geçirdiği her iş gününü nefret talimleriyle
doldururdu.Rahmetli babası Ali Nusret Bey , bir sandık dolusu
içi kurtlu cevizden ayrı bir tek bu sevimsiz soyadını bırakmıştı
oğluna.Rahmetli anası Makbule Hanım ise ömrü billah laf ettirmemişti
çok sevdiği kocasından aldığı soyadına.Ara ara iğnelemeye çalışan
konu komşuya da ağız açtırmamış ; söz edecek gibi olduklarındaysa
çuval dolusu küfrü odaya döküp , gelenleri evden kaçırtmıştı.
Abdullah , Ali Nusret Bey ile Makbule Hanım'ın ortanca bahtsız
oğullarıydı ; beş doğum ve iki düşük arasında , Erzurum'un karlı
köylerinden birinde , tezek sobasının yanı başında doğmuştu.Anasının
rahminden önce kafası çıkacağına ayakları çıkınca , böyle bir şeyi
ömründe ilk defa gören köyün ebesi Sümbül Ana basmıştı feryadı.Ebe
Sümbül'ün feryadına koşanlar ise tezeği bitmiş bir soba , sobanın
hemen yanında duran kanlı bir çarşaf , çarşafın ucunda bacakları
açık yatan Makbule Hanım ve Makbule Hanım'ın bacaklarının arasında
çıkartılmayı bekleyen iki bacağın sahibi Abdullah'ı görmüşlerdi.Bu
görüntü köy ahaline iki aylık dedikodu malzemesi sağlamıştı haliyle ,
kadınlar ikindi çayı için toplandıklarında Makbule Hanım'ın içine
giren cinden , erkekler ise kahvede tavla atarken Ali Nusret Bey'in
gençken yaptığı zinaların dönüp dolaşıp oğullarını bulduğundan
bahseder olmuştu.Mahallenin çocukları , Abdullah'ın dokuz yaşındaki
ablası Şükrüye'yi Kuran kursuna giderken taşlamış , "şeytanın bacısı"
diye kovalamışlardı.Şeytanın bacısı olabilecek en son kişi olan
saftirik Şükriye ise eve doğru koşarken çamura düşüp , hem anasının
iğne oyasıyla çevrili yazmasını , hem de babasının süt anasından
kalma en az yüz yıllık Kuran'ı rezil etmiş ; eve ulaşabildiğinde ise
karşısında birazcık merhamet yerine bacaklarında kısa ömrü boyunca
geçmeyecek izler bırakacak oklavayı bulmuştu.Şükriye'nin başına gelenlerden
sonra eve nazar değdiğini düşünen Kıllıbaş ailesinin kodamanları ,
evin üzerinde dolanan kem gözleri kovalamak için imamın karısı Nemide
Hoca'yı çağırmışlardı.Dua günü eve yemek yapmak için çağırılan her biri en
az altı - yedi çocuk sahibi mahalle kadınları , o kadar çocuğu emzirmekten
yere kadar sarkmış göğüslerini su böreği açarken ileri geri sallamış ,
yufkaların ince mi kalın mı olduğunu tartışırken de Makbule Hanım'a sini
başı öğütler vermişlerdi.Onca curcunanın arasında Ali Nusret Bey , yeni
doğan oğluna göz kulak olması için ikinci çocuğu Sabit'i sakız alma
vaatleriyle görevlendirmiş , aslında pek de iyi etmemişti.Eve gelenlerin
Abdullah'ın yastığına taktıkları altınları görüp kıskanan altısına yeni
basmış Sabit , üzerindeki altınlara aldırmadan Abdullah'ın başının
altındaki yastığı çekmiş , henüz iki günlük bebeğin suratına bastırmıştı.
Şans eseri , Abdullah'ı kolaçan etmek için odaya gelen yeni evli teyzesi
Nurhan , yeni doğan yeğenini boğan sevilme sırası geçmiş yeğenini iş üstü
yakalamış ; kulağından tutup , ağlata ağlata anasının yanına götürmüş ,
ardından da temiz bir dayak atmıştı.Teyzesinin elinden zor bela kaçan
Sabit ise koşarken babasının halası Güler Nine'ye çarpmış ; zaten doksanına
merdiven dayamış , bronşitten muzdarip kadıncağız yere düşüp kaburgasını
kırmış , kaburgasını kırışından en fazla iki dakika sonra ise olduğu yerde
ölmüştü.Tüm bu olanlar yüzünden Abdullah'ın adı kısa sürede uğursuza çıkmış ,
köydeki herkes ondan nefret eder olmuştu.
Yoksun ya
-
Şimdi sen yoksun ya
ben kimseyle konuşmuyorum bu en sevdiğim zamanlar hakkında
İçtiğim her yudumun tadını daha iyi aldığım , üstümü bile örtemeden ...
2 ay önce
4 terliksi hayvan:
devamı ne zaman?
hikayenin tamamı uğursuz gidiyor ki :)
devamı gelsin çok sevdimm :)
vajinal dedikodu yerine millet işin tılsımına kaptrımış ahhah,sevdim ki bu bakış açısını,arkası yarın niteliğinde...
supersın.favorılerıme ekledım.devamını sabırsızlıkla beklıyorum.
Yorum Gönder
Terliksi hayvanlar , birleşin !!...